
Ümraniye escort dar sokakları, akşamın alacakaranlığında sessizliğe bürünmüştü. Sokak lambalarının soluk ışıkları kaldırım taşlarını aydınlatıyor, hafif bir rüzgâr eski binaların arasından geçerken uğultu yaratıyordu. Bu sessizlikte yalnız yürüyen genç bir kadın vardı: Ceyda. Henüz yirmi üç yaşındaydı, ama hayatın yükleri onu yaşıtlarından çok daha erken olgunlaştırmıştı.
Ceyda’nın çocukluğu, yoksulluğun gölgesinde geçmişti. Babası yıllar önce evi terk etmiş, annesi ise evin geçimini sağlamak için gündelik işlerde çalışıyordu. Annesinin hastalığı, Ceyda’nın omuzlarına ağır bir yük bindirmişti. Okulu bırakmak zorunda kalmış, önce pazarlarda çalışmış, sonra seksi esc çarşıdaki küçük kafelerde iş bulmuştu. Kazandığı para ne kira ne de annesinin ilaçlarına yetiyordu. Zamanla çaresizlik, onu istemediği yollara sürüklemişti.
Ümraniye’nin kenar mahallelerinden birinde, tek odalı, rutubetli bir evde yaşıyordu. Tavanı yağmurda damlıyor, duvarlar nemden kabarmıştı. Yine de burası, günün sonunda sığındığı tek yerdi. Geceleri battaniyesine sarılıp küçük defterine yazardı:
“Bir gün bu hayatı değiştireceğim. Bir gün özgür olacağım.”
Ceyda’nın en büyük sığınağı, Ümraniye götten esc çarşısında insanları izlemekti. Kalabalığın içinde yürürken, kendi sorunlarını kısa süreliğine unutuyor, başka hayatları hayal ediyordu. İnsanların telaşla alışveriş yaptığı, çocukların sokaklarda oynadığı bu alan, ona kısa süreliğine huzur veriyordu.
Ama gerçekler çoğu zaman umutlarını gölgeliyordu. İnsanların küçümseyen bakışları, fısıldaşmaları Ceyda için en ağır yüklerden biriydi. Oysa tek istediği şey, annesini iyileştirmek ve kendi ayakları üzerinde durabilmekti. Her sabah aynaya bakıp kendine şöyle derdi:
“Pes etmeyeceğim. Bu hayat beni yenemez.”
Bir akşamüstü, ince bir yağmur çiseliyordu. Ceyda, çarşıdan eve dönerken elinde yalnızca bir ekmek poşeti vardı. Saçları sırılsıklam olmuş, montu su çekmişti. Sokak lambasının altında durdu, derin bir nefes aldı ve kendi kendine fısıldadı:
Bir yanıt yazın